Bedenimizde sıhhatimize birçok açıdan yararı bulunan milyonlarca mikroorganizma yer alıyor. Bu organizma toplulukları mikrobiyota yahut olağan flora olarak isimlendiriliyor.
Bağırsaklarımızın mikrobiyota içeriği açısından en ağır alan olduğunu tabir eden Dr. Öğr. Üyesi Özge Ünlü, mikrobiyotamızın besinlerin emilmesi, çeşitli vitaminlerin sentezinin sağlanması ve bulundukları alana hastalık yapan mikroorganizmaların yerleşmesinin önlemesi üzere faydalarının uzun vakittir bilindiğini lakin son yıllarda yapılan çalışmaların, bağırsaklarımızın psikolojimiz üzerine de değerli tesirleri tesirlerinin bulunduğunu gösterdiğini tabir etti.
MEMNUNLUK HORMONUNU DÜZENLİYOR
Bağırsaktaki mikrobiyal kökenli eserlerin, halk ortasında memnunluk hormonu olarak bilinen serotonin üretimini düzenlediğine ve bunun da beden metabolizmasını etkilediğine dair deliller bulunduğunu tabir eden Ünlü, bununla bağırsaklarımızla birlikte milyonlarca hudut hücresi ile ilişkili oluşu ve merkezi hudut sisteminden bağımsız olarak da, bağırsak hareketliliği ve hormon salgılama üzere fonksiyonları görebiliyor olmasının, bağırsaklarımızın neden ikinci beyin olarak isimlendirildiğini ortaya koyduğunu lisana getirdi.
“PSİKOLOJİMİZİ YÖNLENDİRİYOR”
Heyecanlandığımızda, dert duyduğumuzda, gerilim ve kaygı üzere hislere maruz kaldığımızda bağırsaklarımızın süratlice etkilendiğini hatırlatan Ünlü, bu durumlarda kramp yahut ishal üzere belirtiler ile reaksiyon gösterdiğine şahit olunabileceğini belirterek, “Önceden bu his durum değişikliklerinin bağırsaklar üzerinde tesirli olduğu düşünülürdü, bugün ise sindirim sistemimizdeki meselelerin psikolojimizi yönlendirdiğine dair pek çok çalışma bulunmakta. Misal ruhsal sıkıntılarla baş eden insanların, sağlıklı şahıslara kıyasla bağırsak mikrobiyota içeriğinin farklı olduğuna dair deliller bulunmaktadır. Mikrobiyotanın, ruhsal rahatsızlıkların yanı sıra, kilo alıp-verme, insülin direnci, diyabet, alerji, obezite, deri rahatsızlıkları üzere birçok hastalık üzerindeki tesirleri, günümüzde bağırsakların pasif bir organ olarak değil, etkin bir ‘ikinci beyin’ olarak kıymetlendirilmesine neden olmuştur.” biçiminde konuştu.
PROBİYOTİKLERE DAHA ÇOK YER VERİLMELİ
Bu durumda, “Bağırsak sıhhatimizi korumak ve bağırsağımızda bulunan yararlı bakterilerin sayısını artırmak için ne yapabiliriz?” sorusunun gündeme geldiğini tabir eden Ünlü, bedenimizin doğumdan evvel steril kabul edildiğini ve birinci olarak doğum anında ağır olarak mikroorganizmalarla karşılaştığımızı, daha sonra hava, besin unsurları ve temas ile karşılaşılan mikroorganizmaların bir kısmının bedenin çeşitli yerlerine yerleştiğini ve çevresel şartlara bağlı olarak, vakit içerisinde kalıcı mikrobiyotamızın oluştuğunu söyledi.
Anne sütü ile beslenen bebeklerin, mama ile beslenen bebeklerden farklı bir bağırsak mikrobiyotasına sahip olduğunu gösteren çalışmaların, bağırsak mikrobiyotamızın beslenmeden ne derece etkilendiğini ortaya koyduğunu söz eden Ünlü, “Aslında probiyotik dediğimiz yararlı bakteriler içeren meskende mayalanan yoğurtlar üzere besin hususlarına yabancı değiliz. Günlük beslenmemizde bu hususlara daha çok yer vererek, gerektiğinde destekler kullanarak bağırsak sıhhatimizin korunmasına yardımcı olabiliriz.” formunda konuştu.